Sonbahar (film)
Sonbahar
Yönetmen Özcan Alper
Yapımcı F. Serkan Acar
Senaryo yazarı Özcan Alper
Oyuncular Onur Saylak
Megi Kobaladze
Serkan Keskin
Raife Yenigül
Görüntü yönetmeni Feza Çaldıran
Yapım yılı, ülkesi 2007, Türkiye
Süre 95 dakika
Dil Türkçe, Hemşince, Gürcüce
Cins Sinema filmi
Tür Dram
Renk Renkli
Türkçe, Hemşince ve Gürcüce dillerinin kullanıldığı filmde, cezaevi ve ölüm orucu gerçeğine insancıl bir açıdan yaklaşılıyor. Yönetmenliğini Özcan Alper’in, yapımcılığını Kuzey Film’in üstlendiği ‘Sonbahar’ adlı filmin çekimleri 6 haftada tamamlandı. Hopa, Çamlıhemşin ve Kemalpaşa'da çekilen filmde, genç bir üniversite öğrencisi olarak girdiği cezaevinde ölüm orucuna giren ve 10 yıl sonra özgürlüğüne kavuşan Yusuf’un çocukluk ve ilk gençlik yıllarının izini sürerek geçirdiği son iki ayının öyküsü anlatılıyor.
Konu başlıkları [gizle]
1 Filmin Konusu
2 Oyuncular
3 Teknik Ekip
4 Aldığı Ödüller
5 Dış bağlantılar
Filmin Konusu [değiştir]Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.
Yusuf, 1997’de, 22 yaşında girdiği cezaevinden 10 yıl sonra çıkıp köyüne gelir. Aslında iki yıl daha yatması gerekirken geçirdiği ağır hastalık yüzünden çok az ömrünün kaldığının anlaşılması üzerine serbest bırakılır. Yakalandığı verem hastalığı akciğerlerini iyice zayıflatmıştır. Bir de F Tipi hapishane sistemine karşı yapılan ölüm orucu eylemlerine katılması sağlığını iyice kötüleştirmiştir. Doktor durumunu kendisine açıklayıp yazdığı raporla bırakılmasını sağlar.
Yusuf’u, cezaevinden çıkıp geldiği köyünde bir tek yaşlı hasta annesi beklemektedir. Babası kendisi cezaevindeyken ölmüştür... Ablası Meliha ise evlenmiştir. Annesi Rukiye Hanım (75) ağır hastadır ama tüm duaları oğlunu tekrar yanında görebilmek içindir, duaları sonunda kabul olmuştur. Artık tek düşüncesi huzur içinde ölmeden önce Yusuf’u evlendirmektir. Bu mesele için köyün önde gelen ihtiyarlarından Mustafa Amca (72) ile konuşur... Ama bilmemektedir ki zamanın akışı Yusuf için artık onunkiyle bir değildir.
Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı köyde Yusuf’un arkadaşı Mikail kışları köyün kahvesini işletmektedir. Yazları ise orman işletmelerinde sahip olduğu çekici aracı ile kesim işlerinde çalışmaktadır. Yusuf ve Mikail’in konuşmaları hep yaşanmamış gençlikleri ve zamanla ilişkileri üzerinedir. Mikail’in söylediğine göre bir iki yıl kaldıktan sonra gitmeyi düşündüğü buralardan bir türlü gidememiştir. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamamıştır. Severek evlendiği ve hatta ölümü göze alıp kaçırdığı karısı Nefise’ye karşı bile duyguları değişmiştir. Tek tesellisi oğlu Onur (10) ve artık farkında olmadan bağımlısı olduğu alkoldür. Müdavimlerinin her daim köyün ihtiyarlarının oluşturduğu bu kahvede o da onlarla birlikte ruhunu yitirmiştir.
Yusuf birkaç ay sonra öleceğini kimseye söyleyemezken, içindeki hesaplaşmayı da tek başına yaşamaktadır. Yıllarca hapishanede kalmanın verdiği alışkanlıkla fazla dışarı çıkmaz ve insanlarla kolay ilişki kuramaz. Geceleri kabuslarla uyanır, sabahın erken saatlerinde kendini dışarı atar ve uyanmakta olan vadinin sesini dinler. Bu seslere gençken çok iyi çaldığı müzik aleti tulumun bozuk akort sesi karışır. Tulumu tavan arasından çıkarır ve her gün birkaç saatini tamir etmeye ayırır.
Bir gece karşısına Mikail’in ısrarı ile gittiği ilçedeki meyhanede konsomatris olarak çalışan Gürcü kızı Elka çıkar. Olduğundan farklı ve rahat görünmeye çalışan Elka istemeden girdiği ilişkiler ağına rağmen hala ruhunu koruyabilmiştir. Elka (24) Moskova’da matematik eğitimi görmüş ve kısa süreliğine girip çıkmayı düşündüğü bu ilişki ağının artık yaşam biçimi olduğunu fark etmeye başlamıştır. Bulunduğu mekanlarda sanki ruhu yoktur. Sanki sadece bedeniyle ve başka bir kişilikle oralarda dolaşmaktadır. Bir yabancıdır…
O gece davet edildikleri içki masasında kendisi gibi aynı yabancılığı paylaşan Yusuf’la karşılaşır Elka. İkisi de gece boyunca göz ucuyla birbirlerini incelerler. Kısa bir süre sonra da birbirlerine aşık olurlar. Son birkaç ayını yaşamakta olan Yusuf için bu aşk melankolisini arttıran umutsuz bir durumdur. Elka ise bavulunu toplamış oralardan kaçıp gitme düşüncesiyle hesaplaşmaktadır.
Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği bir gecede, Yusuf annesinin kendisi için çalma teklifini geri çeviremez ve yıllar sonra bir enstrüman yeniden hayat bulurken, o bütün vadinin bembeyaz bir kefene büründüğü gün toprağa verilir. Tulumun sesi bir annenin oğluna yaktığı ağıda eşlik eder...
Uyarı sonu.
Film, 6 Haziran 2008 tarihinde 15. Altın Koza Film Festivali kapsamında ilk kez gösterime girmiştir. Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması bölümünde en iyi film seçilmiştir.
Oyuncular Onur Saylak
Megi Kobaladze
Serkan Keskin
Raife Yenigül
Sonbahar
Yönetmen Özcan Alper
Yapımcı F. Serkan Acar
Senaryo yazarı Özcan Alper
Oyuncular Onur Saylak
Megi Kobaladze
Serkan Keskin
Raife Yenigül
Görüntü yönetmeni Feza Çaldıran
Yapım yılı, ülkesi 2007, Türkiye
Süre 95 dakika
Dil Türkçe, Hemşince, Gürcüce
Cins Sinema filmi
Tür Dram
Renk Renkli
Türkçe, Hemşince ve Gürcüce dillerinin kullanıldığı filmde, cezaevi ve ölüm orucu gerçeğine insancıl bir açıdan yaklaşılıyor. Yönetmenliğini Özcan Alper’in, yapımcılığını Kuzey Film’in üstlendiği ‘Sonbahar’ adlı filmin çekimleri 6 haftada tamamlandı. Hopa, Çamlıhemşin ve Kemalpaşa'da çekilen filmde, genç bir üniversite öğrencisi olarak girdiği cezaevinde ölüm orucuna giren ve 10 yıl sonra özgürlüğüne kavuşan Yusuf’un çocukluk ve ilk gençlik yıllarının izini sürerek geçirdiği son iki ayının öyküsü anlatılıyor.
Konu başlıkları [gizle]
1 Filmin Konusu
2 Oyuncular
3 Teknik Ekip
4 Aldığı Ödüller
5 Dış bağlantılar
Filmin Konusu [değiştir]Uyarı: Yazının devamı, eserin konusu hakkında ayrıntılı bilgi içermektedir.
Yusuf, 1997’de, 22 yaşında girdiği cezaevinden 10 yıl sonra çıkıp köyüne gelir. Aslında iki yıl daha yatması gerekirken geçirdiği ağır hastalık yüzünden çok az ömrünün kaldığının anlaşılması üzerine serbest bırakılır. Yakalandığı verem hastalığı akciğerlerini iyice zayıflatmıştır. Bir de F Tipi hapishane sistemine karşı yapılan ölüm orucu eylemlerine katılması sağlığını iyice kötüleştirmiştir. Doktor durumunu kendisine açıklayıp yazdığı raporla bırakılmasını sağlar.
Yusuf’u, cezaevinden çıkıp geldiği köyünde bir tek yaşlı hasta annesi beklemektedir. Babası kendisi cezaevindeyken ölmüştür... Ablası Meliha ise evlenmiştir. Annesi Rukiye Hanım (75) ağır hastadır ama tüm duaları oğlunu tekrar yanında görebilmek içindir, duaları sonunda kabul olmuştur. Artık tek düşüncesi huzur içinde ölmeden önce Yusuf’u evlendirmektir. Bu mesele için köyün önde gelen ihtiyarlarından Mustafa Amca (72) ile konuşur... Ama bilmemektedir ki zamanın akışı Yusuf için artık onunkiyle bir değildir.
Ekonomik nedenlerle sadece yaşlıların kaldığı köyde Yusuf’un arkadaşı Mikail kışları köyün kahvesini işletmektedir. Yazları ise orman işletmelerinde sahip olduğu çekici aracı ile kesim işlerinde çalışmaktadır. Yusuf ve Mikail’in konuşmaları hep yaşanmamış gençlikleri ve zamanla ilişkileri üzerinedir. Mikail’in söylediğine göre bir iki yıl kaldıktan sonra gitmeyi düşündüğü buralardan bir türlü gidememiştir. Zamanın nasıl akıp gittiğini anlamamıştır. Severek evlendiği ve hatta ölümü göze alıp kaçırdığı karısı Nefise’ye karşı bile duyguları değişmiştir. Tek tesellisi oğlu Onur (10) ve artık farkında olmadan bağımlısı olduğu alkoldür. Müdavimlerinin her daim köyün ihtiyarlarının oluşturduğu bu kahvede o da onlarla birlikte ruhunu yitirmiştir.
Yusuf birkaç ay sonra öleceğini kimseye söyleyemezken, içindeki hesaplaşmayı da tek başına yaşamaktadır. Yıllarca hapishanede kalmanın verdiği alışkanlıkla fazla dışarı çıkmaz ve insanlarla kolay ilişki kuramaz. Geceleri kabuslarla uyanır, sabahın erken saatlerinde kendini dışarı atar ve uyanmakta olan vadinin sesini dinler. Bu seslere gençken çok iyi çaldığı müzik aleti tulumun bozuk akort sesi karışır. Tulumu tavan arasından çıkarır ve her gün birkaç saatini tamir etmeye ayırır.
Bir gece karşısına Mikail’in ısrarı ile gittiği ilçedeki meyhanede konsomatris olarak çalışan Gürcü kızı Elka çıkar. Olduğundan farklı ve rahat görünmeye çalışan Elka istemeden girdiği ilişkiler ağına rağmen hala ruhunu koruyabilmiştir. Elka (24) Moskova’da matematik eğitimi görmüş ve kısa süreliğine girip çıkmayı düşündüğü bu ilişki ağının artık yaşam biçimi olduğunu fark etmeye başlamıştır. Bulunduğu mekanlarda sanki ruhu yoktur. Sanki sadece bedeniyle ve başka bir kişilikle oralarda dolaşmaktadır. Bir yabancıdır…
O gece davet edildikleri içki masasında kendisi gibi aynı yabancılığı paylaşan Yusuf’la karşılaşır Elka. İkisi de gece boyunca göz ucuyla birbirlerini incelerler. Kısa bir süre sonra da birbirlerine aşık olurlar. Son birkaç ayını yaşamakta olan Yusuf için bu aşk melankolisini arttıran umutsuz bir durumdur. Elka ise bavulunu toplamış oralardan kaçıp gitme düşüncesiyle hesaplaşmaktadır.
Sonbaharın kendini yavaş yavaş kışa teslim ettiği bir gecede, Yusuf annesinin kendisi için çalma teklifini geri çeviremez ve yıllar sonra bir enstrüman yeniden hayat bulurken, o bütün vadinin bembeyaz bir kefene büründüğü gün toprağa verilir. Tulumun sesi bir annenin oğluna yaktığı ağıda eşlik eder...
Uyarı sonu.
Film, 6 Haziran 2008 tarihinde 15. Altın Koza Film Festivali kapsamında ilk kez gösterime girmiştir. Ulusal Uzun Metrajlı Film Yarışması bölümünde en iyi film seçilmiştir.
Oyuncular Onur Saylak
Megi Kobaladze
Serkan Keskin
Raife Yenigül